Dr. Öğr. Üyesi Pınar Kaygan

ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunuyum. Ağırlıklı olarak mobilya ve aydınlatma sektöründe tasarımcı olarak geçirdiğim dört seneden sonra aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Sonrasında toplumsal cinsiyetin tasarımcıların mesleki deneyimlerindeki rolünü araştırdığım doktora çalışmamı İngiltere'de Sheffield Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde tamamladım. 2012'de geri döndüğüm ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünde lisans ve lisans üstü düzeyde tasarım yönetimi derslerini yürütüyorum. Araştırma ilgi alanlarım, yaratıcı iş ve çalışma ortamı, disiplinler arası ilişkiler, tasarımda işbirliği ve ekip çalışması ve toplumsal cinsiyet, tasarım ve teknoloji konularını içermektedir.

Tasarımın, teknoloji ve inovasyon kavramlarıyla bir araya geldiği metinlerin pek çoğunun odağında, geliştirilmiş yeni bir ürünün ya da uzmanlardan oluşan bir ekibin başarı hikayesiyle karşılaşırız. İşin mutfağında yani ofislerde ve üretim ortamlarında olup biten fazla irdelenmez, merak edilmez. Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra endüstride ürün tasarımcısı olarak geçirdiğim dört sene boyunca edindiğim deneyimler, 2007 yılında başlayan akademik hayatımda beni tam da bu bağlamı çalışmaya yönlendirdi. Geçmiş on yılda yürüttüğüm çalışmalarda, tasarımın teknoloji ve endüstriyel üretimle ilişkisi ne kadar güçlüyse, toplumsal cinsiyetin işin mutfağında o kadar etkili olduğunu tespit ettim. Uluslararası alanyazına baktığımızda kadın ve erkeklerin tasarımın çeşitli alanlarında ayrıştığını görüyoruz. Örneğin, takı tasarımı ve moda tasarımı gibi beğeni ve estetikle eşleştirilen tasarım alanlarına kıyasla, teknoloji ve endüstriyel üretime yakın tasarım alanları maskülen ve erkeğe uygun olarak algılanmakta. Bu sembolik eşleştirmeler kadınların ilk, erkeklerinse ikinci grupta daha yüksek oranda temsil edilmesiyle sonuçlanmakta ve aynı zamanda sürdürülmekte. Ancak kadın ve erkeklerin farklı alanlarda yoğunlaşarak ayrışması, bireylerin tercih ve ilgi alanlarındaki farklılıkların 'doğal' bir sonucu olarak yorumlanmamalı. Bu ayrışma, keskin güç dengesizliklerini de beraberinde getirmekte: Teknolojiyle ilişkili ve geleneksel olarak erkek egemen alanlar çalışanlara çok daha iyi kariyer olanakları sunmakta. Örneğin, otomotiv tasarımı, tasarım alanlarının zirvesinde yer alır. Ağırlıklı olarak profesyonel tasarımcılarla yürüttüğüm araştırmalar, Türkiye bağlamında durumun daha da karmaşık ve çelişkili olduğunu gösterdi. Türkiye'de endüstriyel tasarım, uluslarası alanyazında belirtildiğinin aksine, kadın ve erkek temsiliyetinin neredeyse eşit olduğu bir teknoloji ve endüstriyel üretimle ilişkili meslek. Bu durum, benzer çalışma ortamlarında yer alan diğer disiplinlere kıyasla kadın endüstriyel tasarımcılar için istisnai bir durum yaratıyor. Özellikle mühendislik mesleğinin makina ve elektrik ve elektronik mühendisliği gibi endüstriyel üretimle ilgili alanlarında kadın temsiliyetinin çok düşük olduğunu düşündüğümüzde, pek çok kadın tasarımcı, çalıştığı firmada ar-ge ya da ürün geliştirme biriminde ilk teknik kadın çalışan oluyor. Bu durum, bir yandan meslek içinde eşitlikçi bir atmosferin kurulmasını ve sürdürülebilmesini destekliyor; kadın tasarımcılar için iyi işler bulabilme ve güçlü pozisyonlara ulaşabilme konusunda bir avantaja dönüşebiliyor. Ancak öte yandan kadın tasarımcıların iş yaşamına dair anlatıları gösteriyor ki bu avantajlı durum özellikle daha önce pek fazla kadının çalışmadığı üretim firmalarına girdiklerinde tam tersi bir dezavantaja dönüşüyor. Kadınlar, hem tasarım ve üretim mühendislerinin hem de fabrika ve atölyelerdeki işçilerin çoğunlukla erkek olduğu erkek egemen iş ortamlarında bir kadın olarak mücadele etmek zorunda kalıyor. Burada özellikle öne çıkan tasarımcıların mühendis meslektaşlarıyla ilişkilerinde verdikleri mesleki mücadele. Bu ilişkideki işbölümünün nasıl algılandığını açıklamak için sık sık bahsettiğim güzel bir örnek, Arçelik'in geçmiş senelerde piyasaya sürdüğü bir serinin, Çelik'in Çeliknaz'la evlendiği reklam kampanyası. Firmanın internet sitesinde de belirtildiği üzere Çelik, teknoloji, inovasyon ve fonksiyonelliği, Çeliknaz ise tasarım, estetik, stil ve zarafeti temsil ediyor. Her ne kadar endüstriyel tasarımcının işi teknoloji, inovasyon ve fonksiyonellikle iç içe olsa da, Çelik'in mühendisliğe Çeliknaz'ınsa tasarıma karşılık geldiği bu reklam kampanyasındaki rollerin tanımı, pek çok üretim firmasında benzer şekilde kabul ediliyor gibi görünüyor. Burada mücadele gerektiren, bu ikilik içerisinde mühendislik tarafına düşen teknoloji ve inovasyon gibi kavramların tasarım tarafına düşen estetik, stil ve beğeni gibi kavramlara göre daha temel, daha değerli, daha fazla profesyonel bilgi, beceri ve yetkinlik gerektirir olarak görülmesi ve diğerinden üstün tutulması. Bu hiyerarşik ikiliğin vurgulandığı (özellikle mühendislerin yönetim kademelerinde sayıca baskın olduğu) kurumsal bağlamlarda, tasarımcıların mühendislerle olan ilişkisi bir 'kendini ve mesleğini kanıtlama' mücadelesi içeriyor. Elbette bu dezavantajlı durum hem kadın hem de erkek tasarımcılar tarafından deneyimleniyor. Ancak bu ikilikte estetik, stil ve beğeni gibi kavramlarla daha güçlü eşleştirilen kadınlar, mühendislerle olan ilişkilerinde kendilerini teknik bilgi, beceri ve yetkinliklere sahip profesyoneller olarak kabul ettirmekte hem kadın hem de tasarımcı oldukları için erkek tasarımcılara göre daha çok zorlandıklarını belirtiyorlar. Bölümümüzde dördüncü sınıf tasarım stüdyosu dersinde projeler endüstriyle işbirliği içerisinde yürütülür. Son beş senedir ilk dönem mutlaka bir otomotiv projesi yapıyoruz. Bu projelerde öğrenciler ekip halinde çalışıyor ve zorlu bir tasarım problemiyle uğraşıyorlar. Daha önce de bahsettiğim gibi, otomotiv tasarımının tasarım alanlarının zirvesinde yer aldığı söylenir. Endüstriyel tasarım okumayı seçen kimi öğrenciler için hedef mezun olduklarında otomotiv tasarımcısı olmaktır. Bu projelerin ikisi üzerinden öğrencilerle otomotiv sektörünü nasıl algıladıklarını araştırdığım çalışmanın bulguları gösteriyor ki, öğrencilerin iş yaşamına dair gözlemleri yukarıda anlattığım, senelerdir mesleğin içinde olan deneyimli tasarımcılarınkine çok parallel. Hem kadın hem de erkek öğrencilere göre, kadınlar lisans eğitimi yıllarında pek hissetmedikleri, deneyimlemedikleri toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerle iş yaşamında karşılaşacaklar. Özellikle “problemlerinde kullanıcı değil, teknoloji ve teknik bilgi odaklı” diye tanımladıkları otomotiv sektöründe çalışmak istediklerinde bu eşitsizliklerin yoğun olarak hissedilmesinden endişe duyuyorlar. İster toplumsal cinsiyet lensinden bakılsın ister bakılmasın, tasarım, teknoloji ve inovasyonla bir araya geldiğinde işin mutfağındaki diğer bir önemli konu, disiplinler ve uzmanlıklar arası işbirliği ve ekip çalışması. Bu konuda son birkaç senede tez öğrencilerimle ve meslektaşlarımla çeşitli bağlamları inceledik. Gerek disiplinlerin arasındaki sınırların bulanıklaşması gerekse tasarım problemlerinin giderek daha karmaşık ve çok katmanlı çözümler gerektirmesi nedeniyle tasarımda disiplinler arası işbirliği hem eğitimde hem de endüstride önem kazanmış durumda. Bir araştırmamızda, dört haftalık bir tasarım projesi esnasında tasarım, mühendislik ve işletme öğrencilerinden oluşan ekiplerin disiplinlerarası çalışmayı nasıl öğrendikleri anlamaya odaklandık. Yakından takip ettiğimiz bu sürecin sonunda tasarım ve mühendislik öğrencileri arasındaki ilişkilerde öncelikle yine yukarıda bahsettiğim estetik/teknoloji ikiliği baskındı. Sağlıklı bir işbirliğine engel olan bu ikili anlayışın yerini, sürecin sonlarına doğru ekip üyeleri ortak bir hedef için çabaladıkça ve birbirinin önceliklerini anladıkça yerini gerçek bir disipliner arası yaklaşıma bıraktığını saptadık. Burdan çıkardığımız önemli bir sonuç şu oldu: Eğitim ortamında işbirliği yapmayı deneyimleyen ve birbirinin mesleki bakış açısını anlayan tasarımcı ve mühendislerin iş yaşamında daha üretken, önyargılarından arınmış ve eşitlikçi ilişkiler kurmasını bekleyebiliriz. Diğer bir deyişle, işin mutfağına bakmak eğitime dair de çıkarımlar yapmamızı sağlıyor. Yazılım ve elektrik ve elektronik mühendislerinin işbirliğini incelediğimiz bir başka çalışma gösterdi ki tasarımda işbirliği araştırmalarında mühendislik disiplinlerini homojen bir topluluk gibi düşünmek yanıltıcı. İşbirliği süreçlerine daha da yakından bakmak, bize yukarda bahsi geçen yüzeysel ikiliklerin ötesine geçebilmek, ilişkileri tüm karmaşıklığıyla anlamak için bir fırsat sunuyor. İşin mutfağında olup bitenlere yakından baktıkça araştırmaya değer daha pek çok mesele karşımıza çıkacaktır. Ancak ekip çalışmasına dayalı ve farklı uzmanlık alanlarını ilgilendiren bu meselelerin ilgili disiplinlerden araştırmacılarla incelenmesinin daha derin bir anlayış geliştirmemizi sağlayacağına inanıyorum.